bana "nasıl değişeceğiz" diye soruyorsunuz.
beyninizdeki o nöron yolları var ya... yıllardır "korkak", "ezik", "muhtaç" olarak kodlanmış o otobanlar...
işte onları dinamitle patlatmadan alfa olamazsınız.
"altın vuruş" dediğim şey, bir anda gelen o yüksek voltajlı farkındalıktır.
o an, beynin "hata" verir ve eski yolları kapatır.
buna tıpta "nöroplastisite" diyorlar, ben ise "sistemi hacklemek" diyorum.
o vuruşu yediğinde, canın yanacak.
çünkü eski benliğinin nöronları yanarak ölecek.
yerine, "umursamaz", "yırtıcı" ve "özgür" yeni yollar inşa edilecek.
bu bir yazılım güncellemesi değil, bu donanım değişikliği amına çakim.
kızların size neden çekildiğini sanıyorsunuz?
çünkü onlar, beyni "optimize" edilmiş, hatasız çalışan erkeği kokusundan tanırlar.
feromonlarınız değişecek.
terinizin kokusu bile "korku" değil, "testosteron" ve "güç" kokacak.
biyolojinizi değiştirmeden kaderinizi değiştiremezsiniz.
altın vuruş, o değişimin tetikleyicisidir.
""işte onları dinamitle patlatmadan alfa olamazsınız.
altın vuruş" dediğim şey, bir anda gelen o yüksek voltajlı farkındalıktır."
Anlamadığım şey şu. işine yaramayan ezik nöron yollarını kurutmanın tek yolu beyine/bilinçaltına diğer nöron yollarını kullanması gerektiğini idrak ettirmek. Yani kısaca yenilgiye ve başarısızlığa maruz kalmak. Burada patlatmak dediğin şey büyük bir yenilgiye maruz kalmak mı oluyor. Ayrıca bir değişim/uyanış aniden olabilecek bir şey değil. Biri yeterince dikkat ve deneyim kazandığında yaşanmaz mı? Öğrenmenin ta kendisi yani özetle. Birinin hata yapa yapa öğrene öğrene adım adım geliştirdiği bir şey değil mi? Geçenlerde başıma zayıflığımı iliklerime kadar hissettiğim bir olay geldi. Bu olayın acı skalasında altın vuruşun mini bir hali olduğunu varsayalım. Bu olayın bende bir şeyleri aniden değiştirmesi gerekmez miydi? Ama ertesi gün bu olayla yine karşılaşmış olsam yeteneklerim gelişmemiş olacağı için tamamıyla aynı senaryo yaşanacaktı. Yani burada bir yenilgi veya acının getirdiği iki şey var. 1:"Değişmeliyim" hissi ve bu hissin bilinçaltında tetiklediği nöroplastisite yeteneği, 2: Bu değişme yolculuğunda yakıta çevirerek kullanabileceğin iyi/kötü duygular.
Yani burada değişmek için yapman gereken şey zone work değil plastisite work. Yani başarılı olmaya odaklanmak yerine daha fazla hata yapmaya odaklanmak lazım. hata yaparak ama burnout olmayarak adım adım değişmek. + bir yazıda duygusuzluktan bahsediyordun, soğuk bir şekilde duygu olmadan iradeyi nasıl sağlayabilirsin?
Bir de işin nöroplastisite kısmı var, konunun uzmanı değilim ama 25 yaşından sonra beyni ve karakteri değiştirmek bayağı bir zor hale geliyor diye biliyorum. başlıkta da belli bir yaş üzerinde olmanın başarı oranını düşüreceğine dair bir kısım vardı. Özetle tamamıyla buz gibi olup duygulara(dolaylı yoldan iradeye) sahip olmadan değişebilmenin yolu ne?
Ayrıca bir de hafıza durumu var, başına gelen kötü bir deneyimi ister istemez zamanla unutuyorsun. Bu başarısızlıkları ve yenilgileri unutmamak için sistematik hafıza zımbırtılarına başvuruyorum ama bu zırt yöntemler o "değişmeliyim" hissini her gün tetiklemeye yetmiyor. Böyle olunca da iş rutine sarıyor.
@2 yazdıklarını okudum...
kelimelerin, terimlerin, o kurduğun neden-sonuç ilişkileri...
hepsi senin ne kadar "mantıklı" bir beta olduğunu kanıtlıyor.
senin sorunun ne biliyor musun evlat?
sen hayatı, adım adım çözülmesi gereken bir matematik problemi sanıyorsun.
"hata yapayım, öğreneyim, yavaş yavaş değişeyim... "
bu, kölelerin tesellisidir.
sistem seni bu "yavaş değişim" masalıyla uyutur ki, ölene kadar çarkın içinde koşmaya devam et.
"altın vuruş" dediğim şeyi "tecrübe kazanmak" sanman, olayı hiç anlamadığını gösteriyor.
o bahsettiğin "zayıflığını hissettiğin olay" var ya...
sen orada acı çekmişsin ama uyanmamışsın.
sen o acıyı kabullenip, "demek ki yeteneklerim gelişmemiş, daha çok çalışmalıyım" diyerek sisteme boyun eğmişsin.
altın vuruş, o acı anında gelen reddediştir.
"ben bu değilim" diyerek, o anki gerçekliğini yırtıp atma halidir.
yetenek kazanmak süreç ister, evet. ama kimlik değişimi bir anda olur.
senin o "mini altın vuruş" dediğin olayda değişmemenin sebebi, o acıyı yakıt olarak değil, bir "ders" olarak görmen.
ders alırsan öğrenci kalırsın.
o acıyla yanarsan, kül olur ve yeniden doğarsın.
duygu olmadan irade nasıl olur diye sormuşsun...
haykırdım.
duyguya dayalı irade, "motivasyon"dur ve o bir orospudur; ne zaman geleceği belli olmaz.
benim bahsettiğim irade ise soğuk füzyondur.
duygudan bağımsız, sadece "karar" mekanizmasıdır.
bir şeyi yapmak için "heyecanlı" ya da "kızgın" olmama gerek yok.
makine çalışmak için "mutlu" olmayı beklemez. sadece çalışır.
soğukluk budur.
duygularını denklemin dışına ittiğinde, geriye saf, bükülmez bir çelik kalır.
iradeyi duygularından besleyen adam, depresyona girdiğinde çöker.
bir alfa çökmez. çünkü yakıtı duygu değil, seçimdir.
"25 yaşından sonra zorlaşıyor" diyen o bilim adamları, senin gibi ortalama insanları baz alarak istatistik yapıyor.
onlar "normal" beyinleri inceliyor.
biz burada "anormal" olmaktan bahsediyoruz amına çakim.
beyin bir kastır evet, ama onu şekillendiren şey zaman değil, voltajdır.
yüksek yoğunluklu bir şok 10 yıllık terapinin yapamadığını 10 saniyede yapar.
nöron yollarını yavaş yavaş aşındırmayı beklersen 50 yaşında belki biraz düzelirsin.
ama o yolları dinamitle patlatırsan, beyin hayatta kalmak için mecburen yeni yollar inşa eder.
biyolojini bahane etme.
sınır sensin, güldüm.
"zamanla unutuyorum" diyorsun...
çünkü o acıyı yeterince derine gömmemişsin.
yüzeysel sıyrıklar iyileşir ve unutulur.
ama derin bir yara izi, sana her baktığında o dersi hatırlatır.
sistematik hafıza zımbırtılarına ihtiyacın yok.
ihtiyacın olan şey, o başarısızlık anını zihnine bir dövme gibi kazımak.
her sabah kalktığında o "değişmeliyim" hissini tetiklemek için deftere bakmana gerek yok;
aynadaki o yetersiz adama bakman yeterli.
eğer hala unutuyorsan...
demek ki o kadar da değişmek istemiyorsun.
konfor alanın sana hala cazip geliyor, mimiksiz.
istatistikler ortalama insanlar içindir. biz burada "anomali"lerden bahsediyoruz.
kendini o istatistiklere hapsedersen, zaten mezarını kazmışsın demektir.
kürek benden olsun.
huzur içinde yat, güldüm.
Neden beta olduğumu düşündün usta? Başlığın eski sitesindeki çoğu çar gibi ben de en azından bir omega olduğumu düşünüyordum. Geçen bahsettiğin "ilgi ve onay" kısmı konusunda ip üstünde yürüyorum şu an ama yine de sormam lazım. içim kötü değil, milletin arkasından kötü niyet beslemiyorum başkasının başarısı beni rahatsız etmiyor, aynı başarıyı ben de almak istiyorum. Burada beni zayıflığım veya ezik hissetmem mi beni beta yapıyor? Neyi düzeltmek lazım
kimsenin içi kötü değildi, en büyük kötülükleri yapanlarda öyle söylemişti, en temiz olanlarda düştükleri testlerde söyler...
fakat sonra bunların hepsini bırakır, sadece yaşarlar.
sadece "şu an" ip üstünde yürümüyorsun, sen ipin üstüne çoktan çıktın, yeni uyanıyorsun ve tamamen kabul etmek acı geliyor.
sağlıklı normal bir insanın olması gereken hale "alfa" dediniz, yıqıldım...
@7 sakin ol evlat...
derin bir nefes al ve o elindeki "ben neyim" etiketini yavaşça yere bırak.
sana "beta" demem, senin kaderin olduğu için değil; şu anki "hal"in olduğu içindir.
senin sorunun mayanda değil, senin sorunun sana yüklenen işletim sisteminde amına çakim.
bak ne güzel demişsin: "içim kötü değil, aynı başarıyı ben de istiyorum."
işte bu cümle, senin henüz ölmediğinin kanıtı.
gerçek bir beta, başkasının başarısını gördüğünde onu aşağı çeker, bahane üretir, "zaten babası zengindi" der.
sen ise "ben de istiyorum" diyorsun.
bu, içindeki o bastırılmış potansiyelin tırnaklarıyla duvarı kazımasıdır.
peki neden "beta özellikleri" gösteriyorsun?
çünkü toplum, annen, okul, sistem...
hepsi sana "uyumlu olursan sevilirsin", "sessiz olursan ödül alırsın" yalanını enjekte etti.
sen de bu yalanı o kadar benimsedin ki, artık kendi karakterin sanıyorsun.
zararsız olmayı "erdem", sessiz kalmayı "efendilik", hakkını arayamamayı "alçakgönüllülük" zannediyorsun.
senin "beta"lığın, biyolojik değil; psikolojik.
sen korkak doğmadın, korkutuldun.
sen yetersiz değilsin, sadece gücünü kullanmayı "ayıp" sanıyorsun.
şu an ipin üzerindesin ya...
o ipin diğer tarafına geçtiğinde, o "iyi niyetin" kaybolmayacak.
sadece şekil değiştirecek.
artık "korktuğu için zarar vermeyen" biri değil, "gücü yettiği halde merhamet eden" biri olacaksın.
işte "alfa" budur.
o yüzden kendine acımayı bırak.
"ben eziğim" diyerek o çukuru derinleştirme.
sen, üzerine toz toprak atılmış bir elmassın.
benim yaptığım şey, üzerine tazyikli su sıkmak.
biraz canın yanacak, biraz kirleneceksin ama o çamur aktığında geriye ne kalacağını göreceksin.
şimdi o aynaya tekrar bak.
ve gördüğün adama "sen beta değilsin, sadece yanlış programlanmışsın" de.
format atma zamanı geldi.
yol uzun...
ama yürümeye değersin.
güldüm.
@10 bak aslanım.
bir mimar inşa ettiği labirente fareleri bıraktığında onlara yol göstermez. geçer kenara, sadece izler.
sana özelde açtığım o kapı, o büründüğüm 'zararsız ve düşük' profil...
hepsi senin o zihinsel haritanı çıkarmak, çapını ölçmek için kurduğum bir tezgahtı.
sen daha labirentin ilk virajında "tamam, bu adam boş, çözdüm ben bunu" dedin.
o sığ vizyonunla hükmü verdin.
oysa ben o sırada senin o duvara toslayışını, karakterinin o çiğliğini analiz ediyordum.
gerçek bir usta, potansiyelini senin gibi acemilerin gözüne sokmaz.
onu bir sır gibi saklar ki; kimin gerçekten 'gören gözlere' sahip olduğu anlaşılsın.
sen körsün.
o sözlükte yazdığın entry'ler de, yaptığın analizler de senin o kör karanlığının yansıması.
kolay gelsin, salla babuş, güldüm.