televizyonu açıyorsun... savaş, kriz, virüs, ölüm.
sanıyorsun ki dünya rastgele bir kaosun içinde dönüyor.
ne kadar safsınız lan...
hiçbir şey rastgele değil. yaprak bile izinsiz kıpırdamaz bu simülasyonda.
onlar... o perde arkasındaki silüetler...
senin korkuna muhtaçlar.
sen endişelendiğinde, sen o sikik geleceğin için titrediğinde yaydığın o düşük frekanslı enerji var ya...
işte onların ana yemeği bu.
bu yüzden seni asla huzurlu bırakmazlar.
bu yüzden sürekli yeni bir düşman, yeni bir korku pompalar o medya denilen lağım çukuru.
seni sürekli "hayatta kalma modunda" tutuyorlar ki, kafanı kaldırıp "neler oluyor" diyeme.
matrix'in pilleri sizsiniz beyler...
üzülerek söylüyorum ama, o çok güvendiğiniz devletler, o takım elbise giyen palyaçolar sadece birer senaryo okuyucusu.
yönetmen koltuğunda oturanların yüzünü asla göremeyeceksiniz.
ta ki korkmayı bırakıp, oyunu reddedene kadar...
o zaman sistem hata verecek.
ben o hatayım işte...